Son dönemlerde sıklıkla tartışılan bağırsak florası tıbbın en popüler araştırma konularından birisi haline geldi. Halk arasında da yaygın şekilde bilinen bir tanım olan bağırsak mikrobiyotasını etkileyen en önemli faktörlerin başında beslenme şekli geliyor.
Yüksek yağ, şeker içerikli besinler bağırsaklardaki dengeyi bozarak bağırsakta istenmeyen bakterilerin çoğalmasına yol açarken beslenme düzeni bağırsak ve sindirim sistemi rahatsızlıklarının en büyük nedenleri arasında gösteriliyor.
Erişkin kişilerde beslenme düzenin bozulmasıyla meydana gelen bazı sindirim sistemi rahatsızlıkları beraberinde bağırsaklarda ki dengenin bozulmasını da getiriyor. Probiyotik ve destekleyici ürün gruplarıyla bağırsaklardaki denge düzeltilebiliyor ancak bu konuda da alanında uzman kişilere danışmak önemli.
Bağırsak mikrobiyotasının son dönemlerde çok popüler bir konu haline geldiğini vurgulayan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Meltem Yalınay, “Bağırsakta bizlerle birlikte yaşayan mikroorganizmalarımızı tanımaya çalışıyoruz.
Bunun için özel tanımlama sistemleri üzerine çalışıyoruz. Çünkü son dönemde çok popülarite kazanan tıbbın en popüler alanlarından bir tanesi haline geldi bağırsak mikrobiyotası dediğimiz konu. Bunu sebebi de bizimle yaşayan bağırsaklarımızda ki bu küçük canlılar bizden çok daha fazlalar birkaç mislimiz kadar fazla o yüzden biz aslında bunların metabolizmalarının sonucunu yaşıyoruz.
Bunların arasında bizim hoşumuza giden grup mikroorganizmalar var, küçük canlılar var. Hoşumuza gitmeyen bir grup var. İkisinin arasında oran bozukluğu söz konusu olduğu zaman o zaman bağırsakta işler karışmaya başlıyor ve bağırsak kaçırmaya başlıyor” dedi.
“Eskiden biz yeni doğanı tamamen steril diye bilirdik”
Yeni doğanlarında artık bağırsaklarında bir bakteri grubuyla doğduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yalınay, “Eskiden biz yeni doğanı tamamen steril diye bilirdik, öyle anlatırdık fakat araştırmalar gösterdi ki yeni doğan artık bir bakteri grubuyla bir bağırsaklarında oluşan ana hatlarla doğuyor. Ama tabi doğum şekli yapılanmasını etkiliyor ondan sonra anne sütü ile beslenme ya da mamayla beslenme yeni doğanın erken dönem de kullandığı antibiyotikler gibi birçok faktör buradaki mikroorganizmaların dengesi üzerine çok önemli rol oynuyor” diye konuştu.
Erişkin kişilerde beslenme düzeninin bozulmasıyla bazı sindirim sistemi hastalıklarının yaşanabileceğinden bahseden Prof. Dr. Yalınay, “Probiyotik destekleyici ürün grupları da devreye girerek sağlık koşulunu, sağlıklı bağırsak sağlıklı yaşamla çok ilişkilidir koşulunun sağlanamadığı durumlarda kişisel genetik profilinizde devreye giriyor. Yatkınlıkla da paralel giden bir takım sistemik hastalıklar ortaya çıkmaya başlıyor.
Bunlara yine bir teknik terim gibi duracak ama infulamatuar hastalık diyoruz yani bir enfeksiyon diyemeyiz buna ama bu sistemin bağırsaklardan da etkilenerek bozulmasıyla farklı farklı bölgelerde yansıması. Sindirim sistemi rahatsızlıkları. Mide, bağırsak sistemiyle ilgili bir takım rahatsızlıklar başlıyor. Bunun aslında daha rahat tanımlanması şöyle yapılabilir; gaz şişkinlik, yediklerinizdeki hazımsızlık” şeklinde konuştu.
Suiistimal konusunda dikkatli olmak gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Yalınay, “Suiistimal yoluna da birtakım sıkıntılar oluşturabilir. Konu uzmanlar tarafından bu konuda çalışan ehil uzmanlar tarafından yönetilmesi gerekir. Yani mide, bağırsak sistemi aslında buradaki en güncel yaklaşım bağırsaktaki mikroorganizmaların doğru tanımlanmasıdır. Bunun için birtakım özel testlerimiz var, bunu üzerine özel olarak çalışıyoruz.
Bu bakteri grupları özel tanımlama gibi ama ad ve soyadını tam veremediğiniz takdirde bakteri bu bizim kendi aramızda gruplandırırken sadece soyadı gibi bir ailesi gibi bir şey söylediğinizde işimize yaramıyor. Ama adını, soyadını, hatta nüfus cüzdanınki o sıra numarası gibi bir şey biz ona suç kodu diyoruz eğer bunları doğru tanımlarsanız suçunu doğru tanımlayabilirseniz o zaman kişinin bu çok merak ettiğimiz bu bozukluk olduğunda klinik olarak ne gibi durumlara yatkınlığı var veya bulunduğu klinikle buradaki profil dengesizliğinin nasıl bir ilişkisi var bunu tam ve doğru söyleme şansınız oluyor” dedi.
Gıda gruplarında yapılan seçimlerin bağırsak mikrobiyotasının sağlığını etkilediğini söyleyen Prof. Dr. Yalınay, “Bundan sonraki aşamada bizim aslında en kuvvetli hareket alanlarımızdan birisi beslenme. Beslenmenin doğru düzenlenmesi çünkü aslında sorguladığınız zaman kişilerin beslenme alışkanlığında da birtakım sıkıntılar olduğunu görüyorsunuz.
Biraz önce bahsettiğimiz gruplardan daha ziyade beslenen yani yüksek yağ, yüksek şeker, yüksek karbonhidrat gibi veya nitelikli olmayan karbonhidrat grubu. Bu tip ürünleri belirli bir oran üzerinde tüketmeye başlarsanız, oradaki dengeyi bozma yönünde etkilemeye başlıyor. Tam tahıllar aslında iyi bir grup, lifli sebzeler iyi bir grup meyvelerin belirli oranda aşırıya kaçmama suretiyle tüketilmesi iyi bir grup, proteinin dengeli olarak devrede kalması önemli mesela sadece et tüketirseniz o zamanda bozukluklar tespit ediyoruz.
Onun dışında nitelikli yağlar dengeli olarak devrede kalacak. Zeytinyağı aslında ama soğuk sıkım diye tanımlanan zeytin yağı, nitelikli bir tereyağı bizim aslında kendi yağlarımız bunun için son derece elverişli ama onun dışında popüler olan bu avokadolar, Hindistan cevizleri falan işte çok yazılıyor çiziliyor ona gelene kadar bizim bu nitelikli yağlarımız var aslında” diye konuştu.
Bir ürünün probiyotik olabilmesi için gerekli şartlar olduğunu belirten Yalınay, “ Bir ürüne, bakteriye probiyotik dememiz için özel koşullar gerekiyor. Biz bununla ilgilide özel bir çalışma yaptık bu Türkiye’de yapılmış ilk çalışma doğrusu Türkiye’de bulunan firmalarımızdan bir geri dönüş yapanların değerlendirilmesi üzerine bir çalışma yani web sayfası da olan proje sonuçlarını ortaya koyduk. Türkiye probiyotik rehberi bu çalışmanın da adı. Orada bizim dikkate aldığımız ve o rehbere dahil ettiğimiz bütün ürünler kontrolü yapılmış tek tek” ifadelerini kullandı.
“Her probiyotik her kişiye uygun değildir ”
Herkesin kendine uygun probiyotik seçimi yapması gerektiğine değinen Yalınay, “Probiyotiklerle ilgili alanında doğru yönetilmesi gerekiyor. Her probiyotik, her kişiye uygun değildir. Çünkü bu bir canlı bakteri olduğu için siz eğer kişiye uygun olmayan ve o kritik tabloya uygun olmayan probiyotiği kullanırsanız yine bir başka bakterinin çoğalmasına ve yine bir dengesizliğe yol açarsınız” diye konuştu.
Uzun aralıklı beslenmemin mikroorganizmaların sağlığı açısından uygun olduğunu belirten Prof. Dr. Yalınay, “Bakterilerimiz, bu mikroorganizmalar açlığı seviyor.
Bizde bu konuda özel çalışmalarda yaptık şimdi bu konu çok popüler bir konu uzun aralıklı beslenme. Bu uzun aralıklı beslenmenin aslında bizim kendi örf ve adetlerimizde bir yeri var yani İslami bir kısmı da var yani bu oruç dönemi. Uzun aralıklı beslenmede bilindiği üzere tavsiye edilen süre hani 8 saat yiyip 16 saat aç bırakmak gibi bir model 14 saat ve üzeri gibi bir süreye geçtiğiniz zaman mikroorganizmalarınız bizimle yaşayan küçük canlılar bundan çok besleniyorlar” dedi.