ABD, Irak’ta düzenlediği operasyonla İran’ın en önemli askeri olan İran Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi öldürdü. Dünyanın gündemine oturan olayın ardından Süleymani’nin kim olduğuna ilişkin tartışmalar başladı.
Independent Türkçe’nin Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek, “Ortadoğu’yu parmağında çeviren İran’ın kılıcı: Kasım Süleymani ya da Hac Kasım” başlıklı yazısında Süleymani’yle ilgili bilgiler verdi.
“SÜLEYMANİ’YE KARŞI ÇIKMAK HAMANEY’E KARŞI ÇIKMAKTI”
Çiçek’in yazısı şöyle:
“İranlı akademisyen ve siyasetçileri ile dünyanın neresinde karşılaşırsam karşılaşayım konu İran olunca onu anmadan geçmezlerdi.
Bize göre Kasım Süleymani onlara göre ise Hac Kasım.
Kimilerine göre “İran’ın Ortadoğu’daki kılıcı”, kimilerine göre “Halep Kasabı”, kimilerine göre bir “zeka dehası” ve “usta akıl” kimilerine göre ise “Gölge komutan” kimileri göre ise “Acımasız bir katil.”
İran dini lideri Ayetullah Hamaney’e göre ise “Yaşayan Şehid.”
Hamaney Mart 2019’da Süleymani’yi “Zülfikar Nişanı” ile ödüllendirmiş ve şöyle dua etmişti: ‘Allah akıbetine şehitlik versin fakat şimdi değil. İslam Cumhuriyeti’nin daha yıllarca seninle işi olacak. Fakat inşallah sonu şehadet olsun.’ ifadelerini kullanmıştı.
Hamaney, Süleymani için bunu boşuna söylememişti. Hamaney’in İslam Cumhuriyeti’nin seninle yıllarca işi olacak derken İran’ın çıkarlarına Süleymani’nin yaptığı hizmetlerden dem vuruyordu. Çünkü Süleymani’nin başarısı demek Hamaney’in başarısı demekti. Bu işbirliği İran’da farklı şekilde işliyordu. Cumhurbaşkanı’nı atlayarak direkt Hamaney’den emir alan ve ona göre hem İran’ı hem bölgeyi şekillendirmeye çalışan Süleymani’ye karşı çıkmak Hamaney’e karşı çıkmaktı.
ABD’Lİ GENERALE ATTIĞI MESAJ
ABD’nin Irak’ta öldürdüğü Süleymani hayatını “Kutsal Direniş”e adamıştı.
Arap Baharı süreciyle birlikte Ortadoğu’nun sürüklendiği kaos ortamını kendi nüfuzunu artırmak için bir fırsat olarak değerlendirmek isteyen İran, bir yandan Lübnan ve Suriye’deki nüfuzunu korumaya çalışırken, diğer yandan Irak, Yemen ve Bahreyn’de yeni nüfuz alanları kazanmaya çalışmıştı. Bunu yaparken temel olarak “Hizbullah modeli”ni kullanan Tahran yönetimi bu ülkelerde Hizbullah benzeri silahlı güçler oluşturulmasına destek vermesinin yanında, Kasım Süleymani’yi bu işler için görevlendirdi
Kasım Süleymani son yıllarda Arap Baharı ile birlikte yeniden şekillenen Orta Doğu’da önce kapalı kapılar ardında daha sonra da açık bir şekilde İran’ın bölgedeki askeri ve siyasi hamlelerini yöneten kişi haline geldi. Öyle ki, Irak’taki ABD güçlerinin komutanı General David Petraeus, 2008 baharında, bir toplantı esnasında Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin uzattığı cep telefonunda Süleymani’nin mesajını okuduğunda şaşırmamıştı. Mesajda; “Benim adım Kasım Süleymani. Şunu bilmelisin ki İran’ın Irak, Lübnan, Gazze ve Afganistan politikalarını ben kontrol ederim.” yazılıydı.
Batılı kaynaklara göre Süleymani, Suriye'de bulunan yaklaşık 16.000 İranlı askerle birlikte sayıları 60.000 civarında olan Afgan Fatimiyyun Tugayı, Pakistanlı Zeynebiyyun Tugayı, Lübnan Hizbullahı ve Iraklı Nuceba Hareketi gibi milis güçleri de komuta ediyordu.
“IRAK'TA İSTEDİĞİ YETKİLİ İLE RANDEVUSUZ GÖRÜŞEN BELKİ DE TEK KİŞİ KASIM SÜLEYMANİ'YDİ”
Süleymani son dönemlerde Necef ve Kerbela ekolü arasındaki çatışmada askeri açıdan Necef ekolünü baskılayan kişi olarak da biliniyor. Necef ekolü veya Necef Havzası Velayet-i Fakih rejiminde tüm dini otoritelerin tekelde toplanmasıyla, Kum’daki taklit mercileri özerk statüsünü kaybetti ve merciilik büyük ölçüde Velayet-i Fakih’e tâbi hale geldi. Necef Ekolü ise bu süreçte siyasete karşı mesafeli durdu ve Irak’ın toprak bütünlüğü ve ulusal güvenliğinin korunmasını icap eden istisnai durumlar dışında, fazla siyasi çıkışlarda bulunmadı.
ABD’nin Irak işgali meselesi belki de Necef Havzası’nın siyasi tavır belirlediği en önemli olay karşımıza çıkıyor. IŞİD’in Bağdat’a doğru ilerlediği sırada İran’ın fırsat kovaladığının farkında olan Ayetullah es-Sistani, Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin ziyaret talebini “konuşmak için mi geliyorsun dinlemek için mi geliyorsun?” diyerek manidar biçimde reddetti. Sistani, Süleymani’nin “kutsalları savunmak” adına Irak’ta bulunduğuna dair söylemleri kabul etmekle beraber, Tahran’ın Irak içişlerine karışmasından Necef’in rahatsızlık duyduğunu Hamaney’e iletmişti. Irak'ta istediği yetkili ile randevusuz görüşen belki de tek kişi Kasım Süleymani'ydi.
Velayet-i Fakih kurumuna karşı olan eleştirel yaklaşımı nasıl ki İran-Irak savaşıyla çok dillendirilemediyse de aynı şekilde Irak’ın işgaliyle birlikte artan İran etkisinden dolayı ses çıkarılamayan bir hale getirildi. Çünkü Necef Ekolü Süleymani’nin bu baskılamada en önemli aktör olduğunu biliyor ve İran’ın siyasal anlamda yaptığı bütün hataların Şia’ya yazdığını ve bunu dillendirme noktasında baskılandıklarını ifade ediyorlardı. Nitekim İran, Şii gençliğinin mezhepsel aidiyet duygularını kabartarak Iraklı kimliğini geri plana itmeyi amaçladı ama Necef Ekolü bunun karşısında durdu ve direkt olarak çatışmaktan kaçındı fakat 2018 yılında Irak’taki Şiilerin bir kısmı “Ne İran, Ne Amerika” sloganı atmaktan da geri durmadı. Bu sloganların atılmasının temel sebeplerinden birisi de Süleymani, İran’ın Irak’taki büyükelçilerinin atanmalarıyla da yakından ilgilemesiydi. Atanan büyükelçilerin, askeri ve güvenlik tecrübesine sahip kişiler arasından seçildiği görülmektedir.
Nitekim Süleymani’nin başdanışmanı General İrej Mescidi, Mart 2017’de İran’ın Bağdat Büyükelçisi olarak atandı. İran yanlısı siyasi gruplar, Irak’ta artık devlet içinde devlet oluşturdu ve bunun da baş mimarının Süleymani olduğu herkes tarafından biliniyor. Bu nedenle Süleymani’nin öldürülmesine üzülen Şii’ler gibi sevinen Şii’leri görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Bu nedenle İran’dan gelecek olan tepkiler ve Irak’taki tepkiler Haşdi Şabi ile benzeşse de halk aynı kanaatte olmayacaktır.
“İRAN GENELKURMAY BAŞKANI'NIN ÖTESİNDE BİR ANLAM”
Süleymani, Resmi sıfatı Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanıydı. Kudüs Gücü, İran’ın yurt dışı operasyonları için kurulmuş özel bir birlik. Kudüs Gücü, İran İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek siyasi ve dini makamı olan Ayetullah Ali Hamaney'den doğrudan emir alıyor. Süleymani resmi olmayan sıfatı askeri güçle İran politikalarını belirleyen en önemli kişiydi. Süleymani, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve Şiiler’in yaşadığı bütün alanlardan sorumluydu. Sorumluluğu sadece askeri operasyonlarla sınırlı değildi. Aynı zamanda İran siyasetinin yayılmasından da sorumluydu. Süleymani Şii rejime ve devrimin Şii ideolojisine bağlılığı ile bunu bir görevden ziyade ilahi bir emir çerçevesinde yapıyordu.
Kudüs Gücü safi bir askeri birlik olmayıp, kendi karargâhı, birçok gizli alanda faaliyet yürüten alt komutanlıkları, İdari yapısı özel ve uzman birlikler şeklinde komuta kanatları ve coğrafi bölgelere göre merkezlere ayrılmış askeri taburları bulunuyordu. Lübnan Taburu, Irak Taburu, Afganistan’la ilgili Ensar Taburu, Arap Yarım Adası Taburu, Avrupa Taburu, Kuzey Amerika Taburu ve Kuzey Afrika Taburu bu komuta merkezlerinden bazılarıdır.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin İran açısından anlamı İran Genelkurmay Başkanı’nın öldürülmesi ne anlama geliyorsa aynı anlamı taşıyor. Hatta İran Genelkurmay Başkanı'nın ötesinde bir anlam yüklemek mümkün. Çünkü öldürülen kişi sıradan bir komutan değil İran devlet aygıtının ve Velayet-i Fakih kurumunun en önemli ve kilit kişisi. Bu nedenledir ki büyük ihtimalle, İran Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında içerideki hoşnutsuzluğu daha katı kurallarla bastıracak, milletvekili seçimlerinde reformcuların güç kaybetmesi siyasetini takip edecek ve kendi paramiliter güçleriyle ABD’yi her tarafta hedef haline getirecek. Bunu Humeyni'nin cenaze töreninden sonra en büyük kalabalığı toplaması beklenen cenazeden önce mi yapacak yoksa sonra mı göreceğiz.
“’KANI YERDE BIRAKMAMA’ METODUNU SEÇECEKLERİ ÇOK AÇIK”
Burada temel merak edilen mesele İran meseleyi bir bölgesel “savaş” haline getirecek mi? Çünkü petrol ihracatı günlük 50 bin varile düşmüş İran, bu meseleyi kullanarak Bundan sonra Amerika'nın bölgedeki üslerine hem de müttefiklerine direkt bir cevap ve misilleme verme ihtimalini kendisi açısından güçlü görüyor.
Kendi kamuoyu ve güçlerine moral desteği vermek adına “Kanı yerde bırakmama” metodunu seçecekleri çok açık. Bu nedenle özellikle Irak ve Lübnan'da büyükelçilik baskınları, Körfezdeki ABD gemileri ve müttefiklerine her türlü saldırı sürpriz olmayacaktır. Kadim devlet geleneğine sahip İran siyaseti önümüzdeki günlerde bu siyasetin inceliklerini kendisi mi uygulayacak yoksa velaketle mi yürütecek bunu göreceğiz.
Asıl soru İran'ın Irak'taki varlığını pasifize etmek isteyen ABD bu saldırı ile gerçekten bunu sağlayacağını mı düşünüyor yoksa Irak'ın İran etkisinden kurtulması için parçalanmasını hızlandırıyor mu?
Önümüzdeki günlerde bölge her şeye gebe.”